Dünya üzerindeki şiddet olaylarını körükleyici Grand Theft Auto serîsinin, özellikle de serînin başarı oranının üst seviyelere çıktığı GTA:Vice City'nin çıkışının ardından oyun dünyasında hiç olmadığı kadar şiddete yönelme, kan düşkünlüğü oldu. İnsanların içerisinde her zaman var olan sadist duygu her vuruş ve aksiyon oyunuyla biraz biraz ortaya çıkarılsa da, özellikle GTA: Vice City ve ardından müthiş bir pazarlama beyniyle sunulan GTA: San Andreas ile bu duygunun ortaya çıkarılmasını engelleyebilecek hiçbir güç kalmadı. Sadist duygularının emir kulu olan oyuncular GTA'nın satışlarında patlama yaşanmasına neden olunca da, yapımcılar her zamanki gibi başarılı olanı taklit etme yöntemini kullandı ve GTA suratlı oyunlar tasarlamaya başladı.
True Crime, kuşkusuz GTA serîsinden etkilenerek ortaya çıkarılmış bir oyun. Şu anda ikincisini elimizde tuttuğumuz True Crime'ın ilk oyunu 2004 yılının ortalarında piyasaya çıkmıştı ve Los Angeles'taki sokak suçlarını konu ediniyordu. Oynanış olarak da GTA serîsinin tıpkısının aynısı diyebileceğimiz nitelikteydi. İki yıl sonra, bu yıl da oyunun ikincisi, True Crime: New York City yapıldı. İsminden dolayı ilk izlenim olarak kendine büyük bir avantaj sağlayan True Crime serîsi, oyun dünyasını kana bulamaya devam ediyor. Açıkça, bu tip oyunlardan, özellikle de GTA'yı direkt olarak kopyalayan oyunlardan aşırı derecede sıkıldığımızı belirtelim. Sadece şiddet, seks ve küfür olumsuzlukları nedeniyle değil, sürekli aynı tip oyunların dönüp durması da sıkılmamızın en önemli sebeplerinden. Her ne kadar yaş sınırı konulsa da gençler tarafından oynandığını ve şiddete özendirdiğini bildiğimiz oyunları tanıtıp yüksek not vermek herkesi edeceği gibi bizleri de rahatsız ediyor. Ahlakî değerleri hiçe sayıp para peşinde koşmak zorunda mıyız?
Senaryoya göre, babamız kötü kesimler tarafından "ulu" insan olarak anılan ünlü bir suçlu. Hapse düşüyor ve hapiste bile krallar gibi yaşatılıyor, tıpkı bizim Abdullah Öcalan'a yaptığımız gibi bir dediği iki edilmiyor. Tek yapılmayan dışarı çıkarılması. Bu eleman içeri atıldıktan beş yıl sonra, onun oğlu olarak polis karakolunda kendimizi polis olma testlerine girerken buluyoruz. İyi bir düşünce olmuş, polis olma testlerine girerken oyunu da öğrenmiş oluyoruz. Tüm testleri başarıyla tamamladıktan sonra ise sokak polisi rozetimizi alıyoruz ve şefimiz tarafımızdan doğruca babamızın yanına götürülüyoruz. Babamız rozeti görüyor, "vay be oğlum polis olmuş tezata bak" edasıyla purosunu tüttürüyor ve biz de içerden çıkıp sokak sokak dolaşarak suçların önüne geçmeye gidiyoruz.
Oyunun senaryoyla çok fazla işi yok. Sırf oyun boşluğa düşmesin diye senaryo konulmuş da diyebiliriz, yapımcıların asıl amacı süphesiz belli oluyor: GTA oynanışıyla oyuncuları can evinden vurmak ve onları serbest stile bağlamak. Oyunun genel işleyişi GTA tarzında, serbestçe şehirde dolaşarak polis telsiziyle bize bildirilen olayları yatıştırmaktan ve denetlemekten ibaret. GTA'dan farklılaşan önemli bir nokta var, o da iyi polis veya kötü polis olabilme özelliği. Ne de olsa babamız ünlü bir suçlu, kimyamızda var sadistlik. Herhangi bir aramada bulduğumuz uyuşturucuları gençlere satarak kötü bir polis olabiliyoruz. Bu da oyuna renk getiriyor. Her şey size kalmış, dilerseniz iyi niyetli bir polis olup uyuşturucuyu incelenmesi için karakola da götürebilirsiniz.
Dedik ya, GTA tarzının tıpkısının aynısı diye. Birileri telsizden bize görev versin diye beklerken, New York sokaklarında boş boş dolaşıp sağa sola takılıyoruz. Şehirde oyuna direkt etki yapmayacak fakat az da olsa eğlenmemizi sağlayan ufak eklentiler var. Bir aracımıza çok değer verirsek onu tamir ettirmek üzere garaja götürebiliriz, fakat her yerden araba bulabildiğimiz için bunu yapmaya ne kadar gerek var tartışılır, belki çok iyi ve pahalı aracımız için bununla uğraşabiliriz. Zaten, kaçınılmaz olarak bizim de bir bütçemiz var ve yaptığımız işlere göre bu bütçeyi şişiriyor veya söndürüyoruz. Bütçemizle doğru orantılı olarak da alışveriş yapıyoruz, araç, kıyafet alıyoruz. Bütçe konusunda şöyle bir gerçek var ki, iyi niyetli bir polis olarak kısa zamanda istediklerinizi almanız oldukça zor. Sırf cennetlik biri olabilmek için de oyundan alınan zevk randımanını düşürmek biraz saçma olacağından, şartlar bizi kaçınılmaz olarak sahtekâr bir polis hâline getiriyor. Yakaladığınız bir elemanı karakola götürünce alacağınız paranın iki katını direkt adamdan rüşvet olarak alabiliriz, ya da yakaladığımız bir uyuşturucuyu karakola götürerek alacağımız paranın dört katını o uyuşturucuyu satarak elde edebiliriz. Kötü niyetli olup kısa sürede veya temiz yürekli olup yıllar, hayatlar sonra iyi para yaptıktan sonra, şehirdeki lüks mekânlarda eğlenebilirsiniz. Polis kıyafetiyle dolaşmak zorunda değiliz, istediğimiz kıyafeti satın alıp giyebiliriz. Polis aracıyla da dolaşmak zorunda değilsiniz, isterseniz bir spor aracıyla müziğin sesini sonuna kadar açıp sadece bir rozet ile "hey dostum ben polisim" havası atabilirsiniz. Gördüğünüz gibi oyun tezatlarla dolu, ama tabiî bu kıyafet serbestliğinin bazen gizli polislik yapmaya da yaraması hoş.